Bir çocuğun ağlamasıyla başlar savaş.
Toprak, üzerine düşen ilk bombayı değil; ilk çocuğun gözyaşını hatırlar.
Ve sonra sessizlik gelir. O sessizlik ki ölülerin bile rahatsız olduğu bir sessizliktir.
Gazze’de bugün bir çocuk ağlasa, kim duyar? Uydu görüntülerine bile sansür koyan bir dünyanın vicdanı mı? Yoksa haber bültenlerinde saniyelik “ara not” olarak geçen ama annelerin ömrüne kazınan o an mı?
Modern çağdayız derler.
Ama bir çocuğun ellerinde taş, karşısında tank var hâlâ.
Bir annenin kucağında cansız bebek, bir babanın elinde kürek.
İsrail’in bombaları sadece binaları değil, kelimeleri de yıkıyor.
Artık “barış” kelimesi bile yorgun; “insanlık” kelimesi utanç içinde.
Gazze’de öldürülen her çocuk, insanlığın alnına kazınmış bir utanç çizgisi gibidir.
Bu savaşın bahanesi din değil, toprak değil. Bu savaşın adı açgözlülük.
Ve belki de en acı olanı:
Dünyanın büyük kısmı artık bu görüntülere alıştı.
Alışkanlık, vicdanın en sessiz ölüm biçimidir.
Bir çocuğun elinde taş varsa, onu suçlamadan önce elindeki taşın neden orada olduğunu sormalı insan.
Bir baba, kızının adını enkazdan buluyorsa, o enkaz sadece beton değildir.
O, tüm insanlığın çöküşüdür.
Yüzyıllardır savaşlar değişti, silahlar gelişti, yalanlar inceldi.
Ama ölen hep aynı:
Masum.
Savunmasız.
Adı bile hatırlanmayan bir çocuk.
Gazze’nin üzerine yağan bombalar, bir ülkeyi değil; insanlığın son kalıntılarını da yakıyor.
Ve biz, ekran başında kahvemizi yudumlarken, o çocuklar hâlâ ağlıyor.
Belki de artık şu soruyu sormalıyız:
Bu savaşlarda ölen gerçekten kim?
Belki de biziz.
Çünkü insanlık öldüğünde, savaş zaten kazanılmış sayılır.



Bu metin, bir ağıttan çok bir ayna. Yazar, Gazze’yi anlatırken aslında bize bakıyor. Her satır, hem bir çocuğun gözyaşı hem de insanlığın yüzündeki utanç çizgisi.
Bu yazı sadece okunmaz — hissedilir, utandırır, düşündürür.
Mükemmel bir yorum. Şiirsel ve aynı zamanda eleştirel, günümüz savaşlarının çocuklar üzerinde etkisini psikolojik çözümlemeyi edebi bir dille anlatmış kalemine sağlık..
Çok önemli bir konu ve çok güzel ifade ediş şekli derinden üzüldüm en azından gündeme taşımak gerekir diye düşünüyorum.
“Artık barış kelimesi bile yorgun” çok güzel özetlenmişsiniz Niyazi hocam, bu katliamın karşısında barış kelimesi hiç bu kadar anlamını yitirmemişti bu coğrafyada. Ve belki de bu katlimada en kötüsü bahsedildiği gibi alışkanlık.. Dünya olarak orada yaşanan günlük ölüm sayılarını birer rakamdan ibaret görmeye başladık. Çocuk ölümlerini sıradan bir şeymiş gibi görmek hangi aklın tutulması. Burada da hem iğneyi hem de çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Bu soykırıma sessiz kalmayıp dile getirdiğiniz için çok teşekkürler Niyazi hocam. Kaleminizin mürekkebi hiç kurumasın..
Ümmet dediklerimiz nerede?Bu kadar can,bu kadar sivil,bu kadar masum;hiç bir günahı olmayan yavrucaklar,beşikte bile bebekliğini yaşayamayan yavrular,daha doğmamış; anne karnındaki bebelerin ve o annelerin can verişini izleyen,sessiz kalan ümmetin liderleri nerede?Ticaret ve para hırsıyla,anlaşma üzerine anlaşma yapıp,biz olmasaydık Filistin çok kötü olurdu nidalarını atıp da halkı gaflet uykusuna sokanların vebali bütün ümmetin ve o liderlerin boyunundadır.Ne kadar imkan varsa seferber edilip,Filistini bu zulümden kurtarmak boynumuzun borcudur,liderler yap(a)mıyorsa,halk bu görevi üstlenmelidir,teskilatlanmalıdır.Her ne olursa olsun,çekilen çile ne olacaksa olsun,bu zulüm bitirilmelidir.