Koronavirüs olayından sonra gözler hep bölgemize çevrildi. Herkes bu bölgede hastalığın ne kadar fazla olduğunu konuşmaya başladı. Gerçek rakamlar açıklanmayınca da fısıltı gazetesi biri bin yaptı ve bölge halkını iyice tedirgin etti. Daha önceki yazımda da belirtmiştim, “hastaneler rakamları anlık olarak açıklamalı” diye…Zira bir hastanede vefat edin bir kişi mahallenin öbür başına kadar on kişi oluyordu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu gerçeğe dikkat çekti ve il bazında açıklamalar yaptı. Kocaeli’ de ise 8 ölümlü vakanın olduğunu açıkladı.
Burada bir gerçek var ki; İstanbul’un burnunun dibindeyiz ve Türkiye’nin en büyük can kaybı da haliyle İstanbul’da yaşandı. Bu gerçek bize neyi gösteriyor, Kocaeli’ deki 8 rakamını bir kenara bırakıp İstanbul’daki en yüksek rakama odaklanmamız gerekiyor. Zira, beş dakika sonra Gebze’den İstanbul’a, İstanbul’dan da Gebze’ye gelme şansımız oluyor. Bunun yanı sıra bir liman şehri olan bölgemize kimlerin nasıl giriş çıkış yaptığını, bu limanların da kimler aracılığı ile ne kadar denetlendiğini de düşünürsek, İstanbul’da yaşayanlardan daha fazla önlem almamız gerekiyor.
Devletin de her ailenin, her insanın başına bir polis, bir asker veya bir zabıta koyamayacağını düşünürsek herkesin kendi “Karantinasını” mutlaka uygulaması gerekir. Bu konuda Sağlık Bakanı Sayın koca her akşam adeta bangır bangır bağırıyor ve herkesin birebir önlem almasını istiyor. Yani bunun için gereğinden fazla sokağa çıkmamak, gereğinden fazla, başkaları ile temasta bulunmamak ve toplu yerlerden uzak kalmak en akıllı çözümlerin başında. Ama özellikle bazı resmi kurumlar ile PTT ve banka önlerinde gördüğümüz tablolar bizi fazlasıyla incitiyor.
Bununla birlikte her temasın ardından elleri sabunla yıkamak, çocuklara da yıkatmak bir o kadar önemli. Yine dün akşam TV’de ABD’de yaşayan Türk Bilim Adamı Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu’nu izlerken kanım dondu. Prof. Dr. Çilingiroğlu, Newyork’ta gelecek on-on dört günde yüz bin ile 2 yüz bin insanın bu hastalıktan öleceğine dikkat çekti. Çin’i ABD’yi, İtalya, İspanya ve Fransa’yı da kasıp kavuran bu salgın, Türkiye’ye de önemli ölçüde zarar vereceğe benziyor. Burada ne kadar çok önlem alırsak o kadar az can kaybı olacağı anlamına geliyor. Bunun için de bugün “Bana bir şey olmaz” demenin zamanı değil. Sana bir şey olursa sadece sana değil, senin çocuklarına, aileni, yanındakilere ve temas ettiğin herkese bir şeyler olacak demektir. Bugün “Görmezden gelmek, vurdumduymazlık yapmak veya işim vardı dışarı çıktım, babamın maaşını çekmeye geldim, dedeme ilaç alacağım” deme zamanları değil. Elbette bunlar da büyük ve zaruri ihtiyaç ama bunların büyük bir bölümünü devlet zaten yapıyor. O yüzden bugün bir olma günü, her zamankinden çok devletimize daha fazla güvenmemiz gerekiyor. tüm bunlar olup biterken hatalar olmuyor mu, elbette oluyor ama bugün koyun can derdinde iken devlete vurmanın, devleti kötülemenin ve verilen hizmetlere nankörlük etmenin zamanı değil. Ayrıca çok özel durumlar olmadığı sürece sağlık kuruluşları ve hastanelere gidilmemesi gibi hastanelerde yakınları bulunanların da ziyaretleri en az seviyeye düşürmesi gerektiğine inanıyorum. Bu işin hiç şakası yok, söylenenleri yapamadığımız sürece çok canımız yanacak, bugünden lütfen herkes daha çok önlem alsın!
