İnsan, doğası gereği toplumsal bir varlıktır. Ancak toplumsal olmak, çoğu zaman bireysel gelişimin önüne bir engel olarak dikilir. Dayanışma esasına dayanan sistemlerde, kendi benliğini önceliklemek ayıplanır. Oysa birey olmadan, düşünemezsin. Ve düşünmeden, ne kendini ne de dünyayı anlayabilirsin.
Evet, öncelikleme… Bireyin düşünce evreni, çoğu zaman kendi sınırlarıyla sınırlıdır. Öyle çok insan tanıdım ki; dünyaları, evlerinin duvarlarını aşamayan bir gölgeden ibaretti. Onlar düşünemediği için, onların yerine de düşünmek gerek. Hem düş kurarak, hem de düşerek… Kısacası, bir “düş’ün’mek” hali.
Düşünmek, insan varoluşunun en temel yetkinliklerinden biridir. Kişi bu yetiyle olasılıkları öngörür, hayal gücünü genişletir, kavramları karşılaştırır. Ancak bu yeti doğuştan gelmez. Düşünmek, doğduktan sonra öğretilir. Daha doğrusu, şekillendirilir. Toplumun ve onun yandaşlarının oluşturduğu eğitim sistemi, düşünmeyi bir formata sokar, biçim verir, sınırlara hapseder.
Oysa insan türü, doğar doğmaz hayatta kalamayacak kadar kırılgandır. Bakıma, ilgiye ve yönlendirmeye muhtaçtır. Bu kırılganlık, düşünceye de yansır. Bize biçilen çitleri aşabilmek için düşünmek zorundayız. Çünkü düşünce, soyut bir kavram olsa da; sonuçları somuttur. Yaşama yön verir.
İlk yıllarımızda düşünmek, taklit etmektir. Ailemizden devraldığımız doğru ve yanlışlarla hareket ederiz. Düşünce kalıplarını ödünç alırız. Eğer bazı iddialar gibi düşünce doğuştan gelen bir yeti olsaydı, bir kurt tarafından büyütülen çocuk, yetişkinliğinde bir insan gibi düşünmeli ve davranmalıydı. Ama olmaz. Olamaz. Bu da gösterir ki; insan aklı, büyük oranda çevresel etkilerin ve taklitlerin ürünüdür.
Peki neden düşünmeliyiz?
Çünkü düşünmek, hayatı anlamlandırmanın en insani yoludur. Bazıları “fazla düşünmek insanı aptallaştırır” der. Hayır! Fazla düşünmek, zekâyı kibarlaştırır. Kalabalıklar arasında yalnızlaştırır; ama o yalnızlıkta yeni bir iç dünya inşa eder. Yalnızlığı kalabalıklaştırır; derinleştirir.
İçinde yaşadığımız toplumun en büyük trajedisi; ya yalnızca kendini düşünenlerin çoğalması ya da hiçbir zaman düşünemeyenlerin sessizliğidir.
NİYAZİ BAY


